ELMA AĞACI | Yazan: Cansu KESKİN

Ben küçükken, evimizin bahçesinde kocaman bir ağaç vardı. Elma ağacıydı bu ağaç. Yemyeşil örtünün tam ortasından, örtüyü yarıyormuş misalı göğe yükselirdi. Her bir dalı bulutlara dokunmak istercesine burunlarını yukarı dikerdi. Kalın bir gövdesi vardı bu ağacın. Beş altı kişi, çevresinde el ele tutuşarak ancak sarabilirdik onu. Öyle cesaretle yükselirdi ki göğe, kalın gövdesinin yanında durup başımı yukarı kaldırır, yapraklarının arasından göğün maviliğini izlerdim. Yeşil tonlarında.

Babam, elmalar olmadan koparıp yememe izin vermezdi. Olgunlaşmalarını bekler, sonra elime tutuşturduğu bir sepet ile elmaları toplamaya koyulurduk. Ah, o kadar zordu ki elmaların olğunlaşmasını beklemek . Küçücük aklım ile sabırsızlığımın kurbanı olurdum çoğu kez. Gizli saklı, boyumun erdiği yerden olgunlaşmamış bir elma koparıp ağacın gövdesinin arkasına sırtımı dayar, afiyetle yerdim kopardığım elmayı, Birkaç kez yaşalanmış olsam da ceva almamış, sabretmeyi öğrenmem adına nasihatlerde bulunulmuştu. Fakat her seferinde ben, sabırsızlığıma yenik düşüyordum.

Elmaların olgunlaştığı belirli bir an olduğunu düşünürdüm. Öğlen saat tam on iki buçukta.. Güneşin en tepede olduğu o an, koşarak ağacın gvdesinin yanına gider, elmaları izleyerek babamın açık kahverengi tonlarındaki sepet ile kapıda belirmesini beklerdim. Güneşin ışığı ile meşk ediyormuş gibi öyle güzel parıldardı ki bu elmalar, içerisinde binlerce çeşit şeker olduğunu zannederdim. Başımı iyice geriye yaslar, yaprakları güneş ışığına karşı siper ederek içlerindeki en güzel elmayı seçerdim kendime. En kırmızı olan, en büyük olanı..

Babam, sepet kapıda belirdiği zaman, gözlerimi seçtiğim elmadan bir saniye bile ayırmadan sabırsızlıkla ağacın yanına gelmesini beklerdim. Ağacın yanına gelir, bana: Bu sefer hangi elmayı seçtin bakalım? diye sorar, ben ise gözlerimi ayırmadan işaret parmağımı kesin ve net bir eda ile seçtiğim elmaya yönetirdim.

EN TEPEDE OLMAK KISTAS DEĞİLDİR HİÇBİR ZAMAN, ÖNEMLİ OLAN İNANDIĞIN DOĞRULTUNA BAŞARABİLMEKTİR..

Bir gün, aralarından en kırmızısı olarak seçtiğim elma, ağacın en tepesinde parıldıyordu. Babamın sorusu üzerine ben yine kesin ve net bir eda ile işaret parmağımı elmaya diktim. Bunun üzerine babam, o an anlaşamadığım fakat daha sonra idrak ettiğim şu cümleleri kurmuştu:

Kızım Başlangıç, her zaman en diptedir. Başlangıç, karanlık ve meşakkatlidir. Mesela bu ağaç… En aşağıda duran dalları, bu ağacın başlangıcıdır. Çok fazla ışık almazlar. Zaten çok fazla ışığa ihtiyaç da duymazlar. Çünkü onlar bilirler ki, bu ağaç elma vermez ise onurlu olamaz. En tepede duranların varlığı, en diptekilerden gelir. Karanlıkta olmak, yetişip olgunlaşmayacakları anlamına gelmez. Onlar, oldukları ve hissettikleri doğrultuda ilerlerler.

Bu elmaların kimileri yere düşecek. kimileri olğunlaşırken kurtlanacak, kimileri ise sofralara gelecek,işlenecek ve senin gibi birçok genç kızın midesine erişecek. En tepede olmak kıstas değildir hiçbir zaman, önemli olan inandığın doğrultuda başarabilmektir…

Yazan: Cansu KESKİN

(iletişim: cansukeskin416@gmail.com)

Bir Cevap Yazın